Uluğ Bey

Başlatan Tekyürek, 25 Ekim 2014, 01:44:37

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Dünyaca ünlü Türk matematikçisi  ve astronomi bilgini olan hükümdardır. 22 Mart 1395 tarihinde  Semerkant'ta doğdu. Timurlenk'in torunlarından olup hükümdar Muînüddin  Şah Ruh'un oğludur. Asıl adı Mehmet Torgay'dır.

13 yaşında iken Horasan ve Maveraünnehir eyaletlerine hakan naibi oldu.  1446 yılında babasının ölümü üzerine hükümdar oldu. Saltanat yılları  sırasında matematik ve astronomi ile yakından ilgilendi. Astronomiye ait  tablosu yıllar sonra İngiltere ve Fransa'da basıldı. 1449 yılında  kendisine isyan eden oğlu Abdüllatif Mirza tarafından 54 yaşında iken  öldürüldü.



Uluğ Bey, babası Şah Ruh ölünce, 1446’da hükümdar oldu. İlk işi olarak  devletini güçlendirerek ülkesini parçalanmaktan kurtardı.

Uluğ Bey hakan olunca, Osmanlı Devleti ile münasebetlerini sıklaştırmaya  ve geliştirmeye gayret etti. İki Türk ülkesi arasında elçiler, bilim  adamları gidip gelmeye başladı. O, savaştan çok kendisini bilime adamış  bir hükümdardı. Sarayına zamanın bilginlerini topladı ve onları korudu.  İnceleme için Çin’e kadar heyetler gönderdi. Uluğ Bey Semerkant’ta bir  medrese, bir de rasathane yaptırdı. Astronomi ilminin gelişmesine  çalıştı. Bu rasathane orta çağdaki astronomi bilgisini en yüksek düzeye  ulaştırdı.

Uluğ Bey, tarihe adını “Asya Fâtihi” diye yazdıran Büyük Cihangir  Timurlenk'in öz torunuydu. Ama dedesinin askerlik ve savaşçılık  açısından hiçbir huyu onda görülmüyordu. Dedesi, çolak eli ve topal  bacağına rağmen, at üzerinde kılıç sallayıp, ülkeler fethetmişti. Fakat,  Uluğ Bey'in yeryüzünde bir karış toprak bile fethetmek gibi bir  ihtirası yoktu. Onun bütün merak ve hevesi, yeryüzünde değil,  gökyüzündeydi. Ülkeler fethetmekten ziyade, gökyüzü âleminde  araştırmalar yapmayı, gök kubbenin sırrını çözmeye çalışmayı tercih  ediyordu.

Uluğ Bey'in ilim adamı oluşunda, yaradılışının büyük rolü olduğu kadar,  babası şah Ruh'un da büyük payı vardı. Çünkü, Şah Ruh, güzel sanatlara  hayran bir kişiydi. İlme ve bilginlere büyük değer verirdi. Onun  Horasan'ın başkenti olan Meşhed'de yaptırdığı cami bir şaheserdi.

Uluğ Bey de, Herat'ta güzel bir köşk yaptırmış, bu köşkün duvarlarını ve  tavanlarını, birer sanat âbidesi niteliğindeki tablolarla süsletmişti.  İktidarı döneminde, Başta Semerkant ve Buhara olmak üzere tüm ülke, Türk  mimarisinin seçkin eserleriyle donatıldı.

Fen bilimleri ve astronomiye merakı, ileride kendisini, dünya tarihinin  en büyük astronomlarından biri haline getirdi. İlim adamlığı yanında  devlet adamlığı vasfı da yüksek olan Uluğ Bey, Semerkant’ta 38 yıl  hükümdarlık yaptı. Bir akademi haline getirdiği sarayı, devrin meşhur  alimlerinin toplanıp bilimsel tartışmalar yaptığı ve eserler hazırladığı  bir mekan oldu.

Matematikçi, astronom, tarihçi ve şair olan Uluğ Bey, Mesud el-Kâşî,  Bursalı Kadızade Rûmî, Ali bin Muhammed (Ali Kuşçu) gibi bilginleri  sarayına topladı. Semerkant medrese ve rasathanesini büyüttü ve yeni  aletlerle donattı.

Uluğ Bey zamanında yeni astronomi aletleri yapılmış, eski aletler  geliştirilmişti. IX. ve X. yüzyılda bir usturlab ile ancak 43 işlem  yapılırken, Uluğ Bey zamanında geliştirilen usturlab, 1000’den fazla  işlem yapıyordu. Uluğ Bey’in usturlabının çapı 40 metre idi.

Uluğ Bey, bu arada gökyüzünün bir de haritasını yapmayı başarmıştı. Bu  gökyüzü haritası, kendisinden sonra gelecek nesillere astronomi  çalışmalarında ışık tutacak, onlara rehber olacaktı.

Uluğ Bey, astronomi çalışmalarının temelini teşkil eden trigonometri  ilmi üzerinde de geniş çalışmalar yaptı. Kendisinden önceki Doğu ve Batı  dünyasının tahmini bilgilerini bir kenara bırakıp, bilimsel esasları  tespit ederek, trigonometride yeni bir araştırma yolu açtı. Dünya onu,  astronomi alanındaki eseriyle tanıdı. Semerkant’taki rasathanesinde  yapılan çalışmalar, bugünkü astronomiye hala ışık tutmaktadır

Zîc-i Ulûgî denilen cetveli, diğer ilmî eserleri ve rasatları,  akademiden farkı olmayan sarayındaki çalışmalarının sonucudur. Zîc-i  Ulûgî, diğer adı “Gûrgânî Takvimi” olan bu cetvel, o devrin ilmî  esaslara dayanan yegâne takvimi sayılmaktadır.

Bu eser, daha önce yazılan ‘zîc’lerin yanlışlarını düzeltiyor ve  yıldızların hareketini daha mükemmel gösteriyordu.Zîc-i Ulûgî, 1655  yılında İngiltere'de Oxford şehrinde İngilizce, 1853’te de Fransızca  olarak basıldı. Daha sonra da çeşitli dillere tercüme edildi. Batı bilim  dünyası, Uluğ Bey’e “XV. yüzyıl Astronomu” unvanını layık görürken,  Milletrerarası Astronomi Derneği de Ay yüzeyindeki bir kratere onun  adını verdi. Beş ülkenin astronomlarından ve özellikle Ay’a uydu  gönderen ülkelerin uzmanlarından oluşan bir komisyonun hazırladığı Ay  Haritasında, üç Türk astronomunun adları da yer alır. Büyük bir kratere  Uluğ Bey adı verilmiştir. Ay atlasında adları bulunan diğer iki Türk  bilgini, Bîrûnî ve Nasireddîn Tûsî’dir.

Kozmografya konusunda yazdığı bir kitap da günümüze kadar, birçok ilmî  araştırmalara kaynak olmuştur. Tarihin en âlim olduğu kadar en âdil bir  hükümdarı olarak da tanınan Uluğ Bey, aynı zamanda kötü talihli bir  hükümdardı. Oğlu Abdüllatif Mirza, babasına baş kaldırmış ve gözünü  tahta dikerek işi bir iç savaşa kadar götürmüştü. Bu savaşta ağırlığını  ortaya koyan Uluğ Bey, oğlu Abdüllatif Mirza kumandasındaki âsileri  yenmeyi başarmıştı. Bu iç savaş sonunda Abdüllatif Mirza da esir  düşmüştü. Uluğ Bey, dedesi Timurlenk gibi katı yürekli bir insan  değildi. Asi evlâdını bağışladı, kendisine nasihatte bulundu. Bu konuda  bir hükümdar olarak değil de, yüreği evlât sevgisiyle dolu hassas bir  baba olarak düşünmüş ve ona göre hareket etmişti.

Fakat oğlu Abdüllatif Mirza, o iyi yürekli, âlim ve kâmil babanın oğlu  değilmiş gibi, Uluğ Bey ile taban tabana zıt karakter taşıyan bir  insandı. Babasına baş kaldırıp yenilmesinden sonra, onun verdiği manevî  dersi alamamıştı. Serbest kalır kalmaz derhal yeni bir darbenin  hazırlıklarına koyuldu. Bu kez geçen seferkinden daha kuvvetli bir ordu  toplayıp başarı kazanmak için ne gerekirse yaptı. Ve bütün  hazırlıklarını tamamladıktan sonra babası Uluğ Bey'e tekrar baş kaldırdı  ve onun üzerine tekrar saldırdı.

Bu ikinci iç savaşta şans hiç de Uluğ Bey'e gülmedi. Doğrusunu söylemek  gerekirse, affettiği oğlunun kendisine karşı yeniden bir hücuma  girişeceğine ihtimâl vermiyordu âlim baba.Uluğ Bey fena halde gafil  avlanmıştı. Emrindeki kuvvetler yenildi. Her şey tamamen tersine  gelişti; bu kez 54 yaşındaki baba, âsi oğlunun eline esir düştü.Uluğ  Bey, oğluna göstermiş olduğu anlayış ve merhameti ne yazık ki ondan  göremedi. İsyankâr evlât, savaşın galibi kumandan olarak, babasını 25  Ekim 1449 tarihinde ölüme mahkûm etti.

Dünyanın en ünlü matematikçisi ve astronomi bilgini olan Uluğ Bey, bir  hükümdardan ziyade bir baba için en acı son ile hayatını kaybetti ve  dedesi Timur Han’ın yanına defnedildi.
Linkback: Uluğ Bey
  • Gösterim 1,529 
  • Herşey Genel Paylaşım
  • 0 Yanıtlar


Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor Üye ol Veya Giriş Yap


Paylaş whatsappPaylaş facebookPaylaş linkedinPaylaş twitterPaylaş myspacePaylaş redditPaylaş diggPaylaş stumblePaylaş technoratiPaylaş delicious

Benzer Konular (5)

Başlatan Tekyürek


Yanıtlar: 0
Gösterim: 1424

Yanıtlar: 0
Gösterim: 1547

Yanıtlar: 0
Gösterim: 2205


İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Replikacep.com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Replikacep.com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz